27 Mart 2012 Salı

Cariyenin Kızı Mihrimah-Demet Altınyeleklioğlu

Griple geçirdiğim haftasonu yatmaktan ve kitap okumaktan başka bir şey yapamadım.Bana bu haftasonu eşlik eden kitabım Mihrimah idi.Bundan önce Moskof Cariye Hürremin devamı niteliğinde Süleyman ve Hürremin kızı Mihrimah Sultanı anlatan bir kitap.Dil yine sade ve akıcıydı.Olayların anlatılışı çok güzeldi.Oldukça kalın bu kitaplar.Ama akıcı olduğu için bu kalınlığı görmüyorsunuz bile.Neyse ben arka kapak ile sizleri başbaşa bırakayım.İyi gecelerrr :))

ARKA KAPAK YAZISI
Üç kıtaya yayılan bir imparatorluk, sayısız entrikanın döndüğü bir saray, güç ve tutkunun kızı bir güzel, üç kalp ve bir aşk.

Osmanlı Sarayı'nın muhteşem atmosferinde, kudretle, aşkla kuşatılmış bir hayattı onunki. Çevresinde korkunç ölüm oyunları örülüyor, gölgelere sinmiş suikastçiler fırsat kolluyordu. Yaşamak için öldürmek zorunda kalmayı kabullenemeyen masum bir kalp ve çaresiz, telaşlı çırpınışları Osmanlı'nın unutulmaz dönemlerinden birinin saklı kılavuzuna dönüşecekti. Mihrimah'ı, elle tutulur hiçbir özelliği olmayan bir adamla evlenmeye zorlayan korkunç sır, annesi Hürrem'le arasındaki anlaşmada gizliydi. O güçte bir annenin, o tutkuda bir babanın kızı, Hafza'nın torunu, Sinan'ın açmazı, Rüstem'in gelini olmanın aykırı bir bedeli vardı. Artık ne Barbaros Hayreddin Paşa'nın kadırgaları, ne de Mimar Sinan'ın göğe astığı kubbeler güldürebilirdi kırgın prensesin yüzünü. Gözlerine çöreklenen tuhaf derinliğin esiri Mihrimah, kalbinden geriye kalan koca boşluğu, adını tarihe kazıyarak dolduracak ve...

...Hürrem-Mihrimah işbirliği, Cihan Devleti'nin kaderini değiştirecekti.

MUHTEŞEM SÜLEYMAN İLE BÜYÜK AŞKI, MOSKOF CARİYE HÜRREM'İN MAHZUN VE GÜZEL KIZIYDI MİHRİMAH.

İKTİDAR SAVAŞALRI VE AŞKLA YAZILMIŞ KADERİNİ, SÜSLÜ SARAY SALONLARINDA BİR YÜK GİBİ TAŞIDI.

26 Mart 2012 Pazartesi

Kitaplarıma ve Bilgisayarıma Ortak Kuşum Limon

Ölen kuşum Bıcırık'ın ardından yeni bir kuşumuz oldu.İsmi Limon.Tıplı bir limon gibi sapsarı.Ben de onu görür görmez ona bu ismi verdim.İlk bir hafta bizden kaçan kuş artık tepemizden inmiyor.Resimde de görüldüğü gibi kitaplarıma bile ortak :)
hatta bilgisayarıma bile.Az önce bu blogu birlikte yazdık işte size örneği :)
Her ne kadar kitaplarıma ve bilgisayarıma ortak da olsa ben kuşumu çok seviyorum.Bıcırıkta yaptığımız hataları onda yapmamaya gayret ediyoruz.Gerçi tek hatamız ona her yediğimiz yiyecekten ona da vermekti.Artık öyle bir şey yapmıyoruz.Limonla aramız çok iyi.İnşallah hep de böyle gider...

Griple Geçen Haftasonunun Ardından Haftaya Güzel Başlangıç

Eveeett başlaıktan da anlaşılacağı gibi haftasonum grip,sinüzit ve tipik öğretmen hastalığı olan faranjit üçlüsü ile geçti.Tabi bu araya bir de kitap sıkıştırdım ama onu sonra anlatacağım :) Dpğal olarak evden çıkamadım.Yapmak istediğim birçok şeyi bu haftasonuna erteledim.Neyse gelelim pazartesi günüm nasıl başladı ve geçti konusuna :)
Bugünümüz palyaçolu ve keyifli bir doğum günü ile başladı.Öğrencim Kılıç Ali'ye halaları sürpriz yapmış ve sınıfımıza palyaço getirmişler.Tabi küçük çok mutlu oldular.Bir de şıktı ki sormayın.Palyaçomuz Çilek abla çocuklara şeker verdi,balondan hayvanlar verdi.Hep beraber oyunlar oynandı dans edildi.Ardından pastalar yenildi,son olarak da yüzlerimize çeşitli resimler çizildi ve partimiz sona erdi.Ben de velilerim de,çocuklar da oldukça memnun kaldılar ve keyifli bir gün geçirdik böylece...Kılıç Ali benim 2 yıldır öğrencim.Bu yıl son kez doğum gününü kutladık onun..Zaman su gibi akıp geçti..Resmen 2 ay sonra hepsi mezun olacak ve yeni öğretmenleri olacak :( Şimdiden hüzünleniyorum...Bu yüzden son zamanlarımızı dolu dolu geçirmeye çalışıyoruz...Bu arada Kılıç'ın bir de kuzeni var dünya tatlısı ona bugün resmen BAYILDIK!!!!! İsmi Eylül
Günün geri kalanında birkaç miniğimle de fotoğraf çekildik.Ardından eve dönüş saati geldi.Günümüzü böylece noktaladık...Umarım fotoğraflarımız sizlere de keyif verir.
İyi geceler herkese...







22 Mart 2012 Perşembe

Moskof Cariye Hürrem / Demet Altınyeleklioğlu

Günümüzde daha doğrusu geçtiğimiz yıl başlayan Muhteşem Yüzyıl adlı diziyle Hürrem Sultan ve Kanuni aşkını anlatan birçok kitap çıktı.Moskof Cariye Hürrem de bunlardan bir tanesi...Kitapla olan 6 günlük beraberliğimiz az önce sona erdi ve şimdi ben de ondan bahsetmek için bilgisayarımın başında yer aldım :)
Kitap oldukça akıcı bir dille anlatılmış.Ama şöyle bir fark var ki valide sultan hürremi,hürrem de onu çok severmiş.Bu kitapta anlatılan bu.İlk defa bu şeklini okudum açıkçası şaşırdım.Hoş her yazarın yorumu farklı oluyor tabi.Hangisi doğrudur tam olarak bilinemez.Ben kitabı sevdim.Ama ne yalan söyliyim Meral Okay'ın kaleminden izlediğimiz Muhteşem Yüzyıl çok daha hoş...
Okumaya karar verirsen, kitabın devamı olan Mihrimah,Hatice ve Pargalı adlı kitapları da almayı unutmayın.Çünkü aynı dönemin insanlar.Arada kopukluk yaşamamış olursunuz.Şimdiden iyi haftasonları :)

ARKA KAPAK YAZISI
Hürrem, tarihi gerçekler ve kimi gerçek karakterler kullanılarak kurgulanan bir roman ve yazarımız Demet Altınyeleklioğlu, kendi hayalgücünün ürettiği müthiş bir Hürrem hikayesi anlatırken, 16. Yüzyılın saray atmosferine, kokusuna, rengine, dokusuna ve duygusal haritasına da yeniden hayat veriyor 16. yüzyılın özellikle ilk yarısına hiç kuşkusuz Osmanlı Hakanı Kanuni Sultan Süleyman, İngiltere Kralı Sekizinci Henry ve Kutsal Roma Germen İmparatoru Şarlken damgasını vurmuştu. Bu hükümdarların iktidar mücadesi ve savaşları kadar aşkları da tarihin seyrini değiştirdi. Sultan Süleyman ve güzel cariyesi Hürrem, Sekizinci Henrynin başını kestirerek öldürdüğü iki kraliçesinden biri olan Anne Boleyn ve Şarlkenin Avrupayı din savaşlarına sürüklemesinde başrolü oynayan karısı Isabella... Birbirini tanımayan bu üç güzel kadının, hemen hemen aynı yıllarda iktidar mücadelesi verdiği üç saray, romanlara, filmlere, TV dizilerine ilham veren büyük aşklara, inanılmaz entrikalara, komplolara, kanlı cinayetlere sahne oldu.Fakat bu öykülerin hiçbiri; haremle,dünyanın en kudretli hükümdarı Sultan Süleyman arasındaki tehlikeli yolda yürüyen Hürremin macerası kadar masalsı değildi.

17 Mart 2012 Cumartesi

Dövüş Kulübü/Chuck Palahniuk


Eveeetttt dün itibariyle Chuck Palahniuk'un Dövüş Kulübü adlı kitabını okudum ve bitirdim.Uzun zamandır kitaplığımdaydı.Ama ben daha öncede filmini izlediğim için kitabını okumayı hep erteledim.Daha fazla dayanamadım ve okudum.Filmi kadar güzel miydi?Elbette güzeldi ama sanki filmin senaryosunu okuyormuşum gibi bir hisse kapıldım.Resmen olduğu gibi sinemaya aktarmışlar.Ben açıkçası filmi tercih ediyorum.Neden diye sorarsanız meşhur şizofren karakterimizi Edward Norton canlandırıyor ve ben ona ba-yı-lı-yor-um! :D Her neyse..Filmi izlemeyen kalmamıştır diye düşünüyorum.Başrolü Edward Norton ve Brad Pitt paylaşıyor.Marla karakterini de yine çok sevdiğim Helena Bonhem Carter canlandırıyor.Ben daha fazla uzatmadan resimlerle ve kitabın arka kapa yazısı ile sizleri başbaşa bırakıyorum :))

ARKA KAPAK YAZISI
İstenmeyen yağlar. Pahalı, butik sabunlar. Maaş çekleri, güzel bir ev, zarif mobilyalar. Yalnızlık ve yabancılaşma. Tüketimin susmayan arsız çağrısı. Yalanlar ve yalanlar. Nefret ve öfke.

İlk kez yayımlandığı 1996'dan beri bir yeraltı klasiği olarak anılan Dövüş Kulübü, yeni binyılın eşiğinde geçen bir anti-ütopya öyküsünü anlatıyor. Yaşadığı hayattan nefret eden, ölüm düşüncesini saplantı haline getirmiş, insani yakınlığı kanser dayanışma gruplarında arayan genç adam. Ama aynı dayanışma gruplarının bir başka müdavimi, toplum kaçkını bir genç kadın. Ve Tyler Durden; yalanlar ve mutsuzlukla dolu bir dünyaya kendi yöntemleriyle saldıran yarı çılgın bir kurtarıcı, baştan çıkarıcı bir intikam meleği. Tyler'ın felsefesine göre, tüketim kültürünün uyuşturucu etkisinden kurtulmanın yolu, fiziksel acıyla tanışarak yeniden doğmaktır. Çok geçmeden, geceni,n geç saatlerinde bar bodrumlarında toplanan gizli bir dövüş kulübü ülkenin dört yanını saracaktır. Ama Tyler'ın dünyasında sınırlara ve kurallara yer yoktur. Kendi bedenini örseleyen bir müritler ordusu, toplum düzenini ve konformizmi imha etmek üzere Tyler'ın peşine takılır...



Chuck Palahniuk'un ilk romanı, tüketim kültürüne, hırs ve üstünlük duygusuna, güzellik idealine ve iş dünyasına zehir zemberek bir eleştiri yöneltiyor. Palahniuk, karanlık bir mizahla desteklediği güçlü ve çarpıcı üslubuyla, yaşadığımız dünyanın çirkin suretine ayna tutuyor. Son on yılın en özgün, en sarsıcı romanları arasında sayılan Dövüş Kulübü'nü Türkçe'ye kazandırmaktan sevinç duyuyoruz.

15 Mart 2012 Perşembe

Kumral Ada Mavi Tuna

Dün akşam itibariyle Buket Uzuner'in Kumral Ada Mavi Tuna adlı kitabını bitirmiş bulunmaktayım.Daha önce de bu kitaba başlamıştım ama bir türlü devam edemedim.Nedense her kitabın bir zamanı olduğunu düşünürüm.Demek ki bu kitabın da zamanı şimdiymiş :)
Kitabı okumak için ilhamı blogunu takip ettiğim arkadaş Kitapdelisigizem'den aldım.Onun kitap fikirlerini seviyorum çünkü.Ne yalan söyliyim pişman da olmadım.Zira bu aşk öyküsünü okurken sayfalarda kayboldum :) Bundan sonra kitap tavsiyesi isteyen arkadaşlarıma bu kitabı uzun süre tavsiye edebilirim.

ARKA KAPAK YAZISI
"Bir salı sabahı uyandım.
Bütün gazeteler hayatta en çok sevdiğim
kadının bir cinayet işlediğini yazıyordu.
Bunu hiç beklemiyordum.
Beynimden vurulmuşa döndüm.
İç dengelerim şiddetle sarsıldı.
Oysa gerçeği biliyordum ama bana kimse
tek bir şey sormamıştı.
Onu mahkûm etmişlerdi!
Kapı çalındı.
İki asker beni almaya gelmişti.
İç savaş çıkmış, seferberlik ilan edilmişti.
Bunu bekliyordum.
Hiç şaşırmadım.
Bunu uzun zamandır korku ve kuşkuyla
hep bekliyordum.
Hazırlandım ve o salı sabahı evden çıktım."

Genç bir öğretmen bir sabah Kuzguncuk'taki evinden apar topar alınıp, askere götürülür. O, bunun bir kabus olduğuna, arkadaşlarıysa onun iç savaşa katıldığına inanmaktadır. Oysa annesi oğlunun bir ambulansla evden götürüldüğünü anlatmaktadır.

Kumral Ada Mavi Tuna, iç savaşın içimizde ve dışımızda, bireysel ve toplumsal olarak yarattığı yangınları umutsuz bir aşk üçgeni ekseninde anlatan sarsıcı bir roman.

Dört dile çevrilen Kumral Ada Mavi Tuna birçok toplumsal yaramızı irdelerken unutulmaz bir aşk hikâyesi anlatıyor.

ALTINI ÇİZDİĞİM CÜMLELER

"Herkesin bir mucizesi vardır,benimki de o!"
"Dışarıda birileri ölürken,hiçbirimizin 'içi' temiz kalamazdı!"
"Onu ilk gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim.Bu tıpkı,bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak,sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu."
"En güç affedilen hata,insanın kendisine ait olanlardır aslında..."
"Sanmak ile olmak arasındaki uçurumdan hep nefret ettim!Sanmak,içinde umutlar,düşler ve heyecanlar vaat eden çok boyutlu bir kavramken,olmak gerçeğin sert,kalın,köşeli ve katı üç boyutunu taşır yalnızca..."

11 Mart 2012 Pazar

Siyahlı Kadın / The Woman In Black

İlk defa fragmanını gördüğümde bu filme kesinlikle gideceğim diyordum.9 Martta tüm dünya ile birlikte ülkemizde de gösterime girdi.Ama malesef Samsun'da hiçbir sinemaya bu film gelmedi.Ben de hem üzüldüm hem kızdım.Bir umut internette bulurum diye gezindim veeeee buldum izledim.Hoş beklentilerimi Daniel Radcliffe'in oyunculuğu dışında pek bir şey karşılamadı ama yine de fena değildi.Neyse ben sizleri filmin fotoğrafları ve konusu ile başbaşa bırakıyorum :)

Yapım:2012_2011 - İngiltere
Tür:Dram, Gerilim, Korku,
Süre:95 dakika
Yönetmen:James Watkins,
Oyuncular:Daniel Radcliffe, Ciaran Hinds, Roger Allam, Janet McTeer, , Emma Shorey, Molly Harmon, kaganmertkaraaslan , Nastia Walsh, Misha Handley, Aoife Doherty, Nastia Dekva, Alexia Osborne, Indira Ainger, Paul J. Dove, Teresa Churcher, Shaun Dooley, Mary Stockley, Alisa Khazanova, Sidney Johnston, David Burke, Alfie Field,
Müzisyen :Marco Beltrami,
Görüntü Y.:Tim Maurice-Jones,
Senaryo:Susan Hill, Jane Goldman,
Yapımcı:Todd Thompson, Tyler Thompson, Sean Wheelan, Ben Holden, Neil Dunn, Vic David, Brian Oliver, Paul Ritchie, Guy East, Richard Jackson, Roy Lee, Simon Oakes, Nigel Sinclair,

Klasik hayalet hikâyesine dayalı olarak The Woman In Black, oğlunu terk etmek zorunda kalıp Eel Marsh Malikhânesi'nin yeni ölmüş sahibinin işlerine katılmak için uzak bir köye seyahat eden avukat Arthur Kipps'in (Daniel Radcliffe) yaşadığı olayları anlatıyor.Eski köşklerde yalnız başına çalışan Kipps, kasabanın trajik ve işkence dolu sırlarını ortaya çıkarmaya başlıyor. Yerel çocukların gizemli yollar ile öldürüldüğünü anlayan Kipps'in korkusu artmaya başlıyor. Siyahlar içerisinde intikamcı bir kadın tarafından tehdit edilen Kipps, terörün dönügüsünü kırmak için bir yol bulmalı. The Woman In Black filminde Ciaran Hinds (TINKER, TAILOR, SOLDIER, SPY) ve Janet McTeer (TUMBLEWEEDS) gibi oyuncular da yer alıyor. Film, Susan Hill'in romanından ekranlara Jane Goldman tarafından uyarlanıyor. Ve yapımın yönetmenliğini James Watkins üstleniyor. (EDEN LAKE)

Mutlu Olmak...

5 Yaşındayken annem bana daima "mutluluk hayatın anahtarıdır" derdi.Okula başladığımda bana "büyüyünce ne olmak istiyorsun" diye sordular.Ben de "mutlu" dedim.Onlar bana 'görevimi anlamdığımı',ben de onlara "hayatı bilmediklerini" söyledim.
John Lennon...
Bu sözlere daha ne söylenebilir ki? Çok yakın bir arkadaşım bunu paylaşmış.Ben de sizlerle paylaşmak istedim.Her zaman hayatta mutlu olmanız dileğiyle :)

Açlık Oyunları-Ateşi Yakalamak-Alaycı Kuş

Sonunda bu seriyi de okudum ve beğendim.Özellikle de ilk kitap olan Açlık Oyunlarını çok sevdim.Bol aksiyon ve heyecan barındırıyordu ilk kitap.Diğer iki kitap ilki kadar akıcı ve aksiyonlu olmasa da ve yine de ilginç bir seriydi.Katniss ile beraber ben de bu olayları yaşamış gibi oldum :) Biraz da arka kapaklara göz atalım ve yazıyı sonlandıralım herkese şimdiden güzel bir hafta diliyorum :)
AÇLIK OYUNLARI
KAZANMAK ÜN VE TALİH, KAYBETMEK İSE KESİN ÖLÜM ANLAMINA GELİR.
BU OYUNUN GALİBİNİN KARNI DOYACAK KAYBEDEN İSE ÖLÜMLE TANIŞACAK…
AÇLIK OYUNLARI BAŞLASIN . . .

ATEŞİ YAKALAMAK
CAPITOL MUTSUZ, HUZURSUZLUK ARTIYOR, ATEŞLE DANS EDEN KIZ BİR KIVILCIM YAKTI, YERİN ALTINDAN YÜKSELEN İSYAN ŞİMDİ PATLAMA NOKTASINDA!
KIVILCIMLAR PARLIYOR, ALEVLER YAYILIYOR VE CAPITOL İNTİKAM İSTİYOR

ALAYCI KUŞ
AÇLIK OYUNLARI'NIN NEFESİNİZİ KESECEK 3. KİTABI
Bütün engellere rağmen, Katniss Everdeen Açlık Oyunları'ndan iki kez sağ çıkmıştır. Ama şimdi kanlı arenadan sağ çıkmayı başardığı halde hâlâ güvende değildir. Capitol kızgındır. Capitol rövanş istemektedir. Uğradıkları bozgunun bedelini ödetmek istedikleri kişi kimdir? Katniss. Daha da beteri, Başkan Snow başka hiç kimsenin de güvende olmadığını açıkça belirtmiştir. Ne Katniss'in ailesi, ne arkadaşları, ne de 12. Mıntıka halkı. Suzanne Collins'in gerilim romanı Açlık Oyunları üçlemesinin bu güçlü ve heyecan verici finali yılın en çok sözü edilen kitabı olmayı vaat ediyor.

8 Mart 2012 Perşembe

Dünya Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun :)

Kimimizin annesi,kimimizin anneannesi,kimimizin teyzesi,halası,babaannesi,kızı,gelini...Tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.Dilerim kadına şiddet artık son bulur,çocuk gelinler olmaz.Kadınlar 2.sınıf insan muamelesi görmez...
Bu arada sınıfımızın minik kızı Elifsu'nun da bugün doğum günüyüd.Çok anlamlı bir günde dünyaya gelmiş tatlım benim :) Minik meleğime kendisi kadar güzel bir ömür diliyorum :) Öğretmenin çok seviyor seni :)

7 Mart 2012 Çarşamba

Yaza Şimdiden Hazırlanmak Lazım :)

Eveeettttttt Mart ayı geldi malum artık yaza hazırlanmaya başlamak şart.Deniz,kum,güneş demek yaz demek.Yaz demek BİKİNİ demek!Ben de kendime bir düzen içine alayım dedim ve kendime hemen kondisyon bisikleti aldım.Malum Alaçamdayım.Ne spor salonumuz var,ne de çıkıp yürüyecek vakit.Eh pilates yapayım dedim bir ara ama o da sıktı.İşte sonuç alınan 5kg fazlalık olunca ben de en güzeli beni sıkmayacak bir şey olsun dedim.Babamla 2 hafta önce Samsun'da Voit şubesine gittik.Birçok alet denedim ama en sonunda bunda karar kıldık.Fiyatı da uygundu.Eve bugün geldi çünkü servis hemen gelemedi.Ben de kurulduktan sonra anında denemeye koyuldum.Aman Allahım 10 dakika yaptım ama sanki maraton koştum.Tavsiye ederim harika bir şey.Eh karnım yok ama sıkılaşsın diye mekik çekeceğim.Kollarım sıkılaşsın diye de birkaç pilates hareketi tamamdır artık yaza hazırlanabilirim :)

4 Mart 2012 Pazar

Haftasonu Yazısı

Cumartesi günü hava çok fırtınalıydı.Malum karadenizdeyiz.Ben de yine kendimi filmlere ve kitaplara verdim.İlk önce anlatmaya Virginia Woolf'un Deniz Fenerini anlatarak başlamak istiyorum.Bu roman otobiyografik bir roman.Virginia Woolf'un hayatını Ramsay Ailesi atmosferinde bizlere aktarıyor...Bu Vriginia Woolf'un okuduğum 2.kitabı.İlk okuduğum Mrs.Dalloway'a ısınamamıştım.Ama Deniz Feneri beni hemen sayfalarına tutsak etti :) Vriginia Woolf gerek sözleriyle gerek yaşamıyla her zaman ilgimi çekmiş,beni oldukça etkilemiştir.Kitaptan biraz alıntılara ne dersiniz?
"Mrs.Ramsay'in istediği şey sevilmekti,dehasının onaylanmasıydı öncelikle,sonra da yaşam döngüsünün içine çekilmek,ısıtılıp avutulmak,aklının başına getirilmesi,kısırlığının doğurganlığa dönüştürülmesi ve evdeki bütün odaların yaşamla doldurulmasıydı."
"İnsan yalnızlıktan,her zaman istemeyerek de olsa şuna ya da buna,bir sese,bir görüntüye tutunarak kendini kurtarıyor."
"Aşkın binlerce şekli vardı.Bazı öğeleri seçip bir araya getirme,böylece onlara hayatta sahip olmadıkları bir bütünlük kazandırma yeteneği bahşedilmiş aşıklar vardı belki de,bir manzaradan,ya da bir araya gelen insanlardan (artık hepsi de kendi yoluna gitmişti) anlamlar çaıkartırlar,üzerinde düşünülen ve aşkın oynadığı o yoğunlaşmış,küreselleşmiş şeylerden birini yaratırlar."
Yapım:2011 - Fransa
Tür:Dram, Romantik,
Süre:100 dakika
Yönetmen:Michel Hazanavicius,
Oyuncular:John Goodman, James Cromwell, Jean Dujardin, Penelope Ann Miller, Bérénice Bejo, Calvin Dean, Bitsie Tulloch, Beth Grant, Adria Tennor, Jen Lilley, Sarah Karges, , Joel Murray, Stuart Pankin, Basil Hoffman, Ben Kurland,
Müzisyen :Ludovic Bource,
Görüntü Y.:Guillaume Schiffman,
Yapımcı:Thomas Langmann, Antoine De Cazotte, Emmanuel Montamat, Daniel Delume
Evet sonunda oscar ödüllü The Artist filmini dün izledim.Oscarlı oyuncu Jean Dujardin'in canlandırdığı karakter olan sessiz film yıldızının kariyerinin sesli filmlerin çıkmasıyla dibe vuruşunu anlatan bir film.Bazı yerlerde eğlendiriyor,bazı yerlerde duygusal anlar yaşatıyor.Bence ödülünü haketmiş.Ayrıca filmdeki sevimli köpek de çok yetenekli.Tavsiye ederim.
Yönetmen: Simon Curtis
Oyuncular: Michelle Williams, Eddie Redmayne, Julia Ormond, devamı...
Orijinal adı: My Week with Marilyn
uzun metrajlı film ABD , İngiltere . Tür: Biyografik
Süre: 96 dk Yapım yılı: 2011
Dağıtımcı: Tiglon
2.filmim ne zamandır izlemek istediğim Marilyn ile bir hafta...
1956 yılının yazında, 23 yaşında genç bir delikanlı olan Colin Clark Oxford'da okuduğu bölümü terk ederek, sinema sektörüne girer ve kendisini o sırada çekimlerine başlanan 'The Prince and the Showgirl adlı filmin setinde, en alt kademedeki asistanlardan biri olarak bulur.
Sir Laurence Olivier efsanevi yıldız Marilyn Monroe ve o dönem yeni evlendiği kocası, İngiliz tiyatro oyun yazarı Aurthur Miller'ı merkezine alan film, asistan Colin'in gözünden Monroe'nun İngiltere'de geçen bir haftasını anlatıyor. Miller İngiltere'den bir süre ayrılmak zorunda kaldığında genç asistana da, Hollywood'a dönmeden önce güzel aktristi İngiliz sosyetesi ile tanıştırmak, gezdirmek ve eğlendirmek görevi düşüyor.
Colin Clark'ın günlüklerinden uyarlanan filmde iki genç insan arasında yaşanan karşı konulmaz çekim bir kez daha beyazperdeye taşınmış.İzlemeniz önerilir.Özellikle de ben gibi Marilyn hayranı iseniz...
Son izlediğim film de yine en iyi animasyon dalında oscar kazanan "The Fantastic Flying Books Of Mr.Morris Lessmore" idi.Film 15 dakika ama çok şirin bir atmosferi vardı.İsminden de anlayacağınız gibi kitapların atmosferinde geçen bir film.Hiç dialog yok ama filmdeki her anı anlıyorsunuz.Benim tavsiyem bu kısa filmi çocuklarınızla izleyin.Ben de öğrencilerimle tekrar izleyeceğim :)
Şimdiden herkese iyi haftalar...

1 Mart 2012 Perşembe

Haruki Murakami-İmkansızın Şarkısı

Haruki Murakami ismini son zamanlarda sıkça duyduğum yazarlardandı.Ben de merakımı gidermek için yazarın İmkansızın Şarkısı adlı kitabını aldım.İlk başta çok güzel gidiyordu.Ama daha sonradan farkına varıyorsunuz ki hikaye sürekli başa dönüyor.Sanki bir kısır döngü içinde.Yazarın kendi yaşamından da alıntılar varmış.Arka kapakta yazdığına göre.Ben açıkçası pek beğenmedim.Nitekim bir kitap elimde 4 günden fazla kalmaz ama bu kitap kaldı ve geçti de.Artık seçimi size bırakıyorum.Belki sizler sevebilirsiniz.Belki başka bir zaman tekrar okuduğumda ben de sayfalarda kaybolurum :)

Fısıltı-Çığlık-Sessizlik

Bugünlerde deli gibi bu seriyi okudum.Fantastik-kurgu kitaplarını çok seviyorum.Özellikle de seri şeklinde olanları.Fısıltı/Hush Hush serisi de bunlardan birisi.Şimdi elimde serinin son kitabı olan Sessizlik var.Onu da yarıladım sayılır.Aslında bu kitaba oldukça önyargılı yaklaştımç.Çünkü her gün bir seri çıkıyor..Eh bünye bu hangisini takip edeceksin.Değil mi ama? :)
Okuduğum yorumlara göre karar verdim ve aldım.Neyse Bella-Edward,Zoey-Stark çiftlerinden sonra favori çiftim Nora-Patch :)Serinin 4.kitabı da çıkacakmış yakın bir zamanda yazarın blogunda okudum :) Bakalım bu seri nasıl sonlanacak :)