27 Temmuz 2012 Cuma

Batman Kara Şovalye Yükseliyor/Batman Dark Knight Rises

Merhaba herkesee Evet kötü geçen birkaç günün ardından artık hayata döneyim dedim ve başlangıcı Samsun'da sinemaya giderek yaptım :) Tabi ki Batman'i izledim.Zaten fragmanını gördüğüm an inanılmaz heyecan yapmıştım.İlk günden izledim.Hala aklım limonda..hala ağlıyorum ona ama..Elden dua etmekten ve umut etmekten başka bir şey gelmiyor keşke gelse.. Neyse gelelim filmimize...Film her zamanki Batman filmlerinde çok daha harikaydı..Hem heyecan olarak hem aksiyon olarak kesnlikle tatmin ediciydi..Oyuncu kadrosu da bir o kadar muhteşem.Zaten ben bir Christian Bale hastasıyım.Öyle bir oyunculuk olamaz..Adam gerçekten yaşıyor rolünü ve kesinlikle şimdiye kadar aldığı ödülleri de hakediyor.Tabi sadece Christian Bale değil,yanısıra Anne Hathaway,Gary Oldman...Yönetmen de Christopher Nolan olunca söylenecek pek bir şey kalmıyor.Film 3 saatti.Ama açıkçası ben o zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadım.Umarım bir sonraki film yakın zamanda çekilir diyeceğim ama hiç sanmıyorum..Bu filmin de dvdsi çıktığında hepsini toptan almayı planlıyorum.Bu arada sevgili Batmanimizin izleyicileri 2 güzel sürprizi var filmde.İzleyince göreceksiniz kopya vermem :D Ardından D&R'dan hayatımın en küçük alışverişimi yaptım.İlk defa bu kadar az şey aldım :) Öncelikle Kadir Aydemir'in 2 güzel kitabı 80lerde Çocuk olmak ve 90lar Kitabı Çocuk mu Genç mi :) Ve sonra da sevgili Doğukan Manço'nun Manço Prduction'dan remix'ini kendisini yaptığı,sözlerini de Barış Abi'nin yazdığı Binlikdemlik adlı albümünü aldım :) Uzun süre bizim evde bu ezgi yankılanacak :) Bugünlük benden bu kadar :) Sizleri Binlikdemlik ile başbaşa bırakıyorum :)

26 Temmuz 2012 Perşembe

Biraz Dertleşelim mi Blog?


Merhaba Blog...Bugün içimden hiç güzel şeyler yazmak gelmiyor..O yüzden biraz içimi dökmek,biraz dertleşmek istiyorum tamam mı?Hep kitap yada film paylaşımı yapardım ama idare ediver bugün beni...
Ben bugünlerde pek iyi değilim blog..Canım çok sıkkın..İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor.Kitap okuyorum,film izliyorum ama bir tat alamıyorum..Çok yalnızım..Tamam çok şükür ailem yanımda ama hani konuşacağın,dertleşeceğin bir dostun yanında olmadı mı pek de bir şey olmuyor...
Bir kere 3 yıldır çalışma hayatındayım ama doğru düzgün güzel bir tatile çıkamadım.Başkalarının tatil fotolarını,yazılarını görünce okuyunca açıkçası sinir beni boğuyor.Dolayısıyla bu da bana ürtiker hastalığı olarak geri döndü.Tüm kollarım,bacaklarım kıpkırmızı halde hatır hatır kaşınıyor.Bugün doktora gittim bana 2 merhem bir hap verdi.Geçmezse iğne vurulucam..Anneannem çok şükür kanseri yendi 2 yıl önce.Ama ondan geriye sadece bir enkaz kaldı..Biz zorla yedirip içirmesek hiçbir şey yapmıyor.Hayattan kendisini tamamen soyutladı.Eskiden bir söyleyip beş gülen 140kglık kadın şuan 45 kilo ve resmen söndü..Annem de onun bu haline çok üzülüyor..Psikolojisi çok bozuk anneannemin..Doktorlar bile bir şey yapamıyor..Yine umudumuzu yitirmek istemiyoruz ama anneannem bundan sonra böyle gidecek sanırım.Elimizden gelenin en iyisini yaptığımız halde bile..Sağlık olsun yeter ki sağlığı olsun yanımızda olsun ama hepsine razıyız..Ama insan yine de üzülüyor..İyi rahmetli dedem anneannemin bu hallerini görmedi..Yoksa daha beter olur kahrolurdu adamcağız... :(Daha onun acısı tazeyken hem de...
Bu yıl müdürümüz değişti.Bakalım bizi neler bekliyor..Papatyalarım da mezun oldu zaten.Okula hiç gidesim yok.. :(
Alaçmı sevmiyorum.Orduyu çok özlüyorum.Ben orada doğmadım ama orada büyüdüm.Çevrem arkadaşlarım herkes orada.Bazıları dağılmış olsa da..Alaçamda hiç arkadaşım yok.2 tane vardı biri istanbula tayin istedi.Arada görüşüyoruz.Diğeri köyde olduğu için sık görüşemiyoruz.Çok sıkılıyorum ve çok bunalıyorum.Alaçamdan bir an önce gitmek istiyorum.İnşallah 2 yıl sonra daha iyi bir yere mümkünse şehre gitmek istiyorum.Burada resmen köreldim.Ne sinema var ne bir sosyal faaliyet.Oysa ben her gün bir şey yapmalıyım.Orduda öyleydim..Bir sinema için 1,5 saat yol gidiyorum samsuna..Buna da şükür tabi ki sonuna kadar..Ama ne bilim..
Sonra 1-2 dostum dışında ne arayanım var ne soranım..Herkes ben aradığım sürece var.İnsan bir samimiyet bir sıcaklık arıyor doğrusu..Viyanadan da ses yok tabi.Allahtan başkasını bulmamış valide sultan kandırmış beni..Kilo vermem lazım salı günü diyetisyene gidicem inşallak.İrademe sahip çıkıp şu bacaklarımı şekle sokmak istiyorum.Bunu düşündükçe de hatır hatır kaşınıyor kızarıyor her yerim..
Bu aralar her şeye herkese çok çabuk öfkeleniyorum.Her yeri kırıp dökesim geliyor.Yada kızdığım kişiyi dövesim geliyor ama tutuyorum kendimi.Bu da bana iyi dönüş yapmıyor.
Bir de şu var ki artık her konuştuğumda acaba o kırıldı mı bu üzüldü mü diye düşünmekten bıktık,sıkıldım.Bunun stresi de troidime yaramıyor hemen yükseliyor değeri..Offf bilmiyorum blog..Dün bunlar yetmezmiş gibi çok sevdiğim kuşum Limonum evden farkedemeden kaçtı..Annem telefonda konuşurken elindeki kağıtla oynuyormuş.Sonrasında perdelerden mi korktu ne oldu bilmiyoruz.Hiç kaçacak bir hayvan değildi.Biz ona o bize çok düşkündü.Ben de Allah kahretsin ki uyuyordum.Yoksa hiçbir şey olmazdı..Yavrumun başına kimbilir ne geldi,öldü mü başkası mı aldı.Ki inşallah öyle olmuştur..Çok vicdan azabı çekiyorum.Ortalığı batırıyor,beni kitap okurken pek rahat bırakmıyor diye kızardım kuşuma.Ama çok severdim ve oynamadan duramazdım onunla..Bana koş koş derdi,aşkım canım kuşum hepsini söylerdi..Omzumdan geri gelmezdi...Hep babama kızardım salma şu kuşu başına bir şey gelecek bak derdim.Beni hiç dinlemezdi.İnadıma giderdi..Ben de birkaç defa rüyamda kafesini boş görürdüm onun..Demek ki bana malum oldu..Olan kuşuma oldu..
Çoğu insan düşünebilir "aman kuş işte" diye yenisini alırsın diye.İnsanlar ölüyor diye..Doğru..Ama kendin bakıp besledin mi ona alıştın mı öyle çok koyuyor ki insana..
Hele annem bugün kimbilir yavrucuk nerede,hep bizim kızmalarımızı,evin her şeyini aldı götürdü ondan çıktı hepsi deyince hep mahvoldum..Şuan bile hala ağlıyorum ve içim çok acıyor blog...Limonum inşallah iyidir..İnşallah onu başkası bulmuştur da bakardır.Razıyız buna..Eğer diğer ihtimal olduysa umarım acı ve korku çekmemiştir :(
Şimdi belki de bir meleksin miniğim..seni hiç unutmayacağım.Yada belki bir mucize olur ve bize dönersin..Yoksa ışıklarla uyu olur mu?
Neyse...Blog bugün benden bu kadar...Beni dinledin..Teşekkür ederim..Yarın yeni ve güzel bir gün olur umarım...
Sevgiler

DipNot:Bu yazıyı sabırla okuyan herkese şimdiden teşekkür ederim.Sizi üzdüysem özür dilerim.Sanırım düzelirim yakın bir zamanda...Hepinizi seviyorum...

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Çekiliş Var!

http://kitapcumhuriyetim.blogspot.com/'da kitap çekilişi var duyurulur :)
Bol kitaplı günler..

Elizabeth Kelly-Benim Çılgın Ailem

Herkese merhaba...Gün benim için hiç iyi başlamamış olsa da umarım sizinki iyi başlar ve öyle devam eder..Çok sevdiğim kuşum limon bu sabah evden kaçmış kenarda oynarken..Sabah annemle babam onu arıyordu uyandığımda...İnanılmaz üzgünüm şuan...Bir önceki kuşum hasta oldu ve öldü,bu da perdelerin arasında oynarken gitti...Off...sevdiğim her şey,herkes birer birer gidiyor elimden sanki...
Bugün çok fazla konuşmak istemiyorum.Kitabı sevmedim.İsterseniz okuyun isterseniz size kalmış bir şey..
Sevgiler..

ARKA KAPAK
Hayat bazen asansörün kat numaraları kadar düzenli olmayabilir…

Elizabeth Kelly’nin insanı kahkahaya boğacak kadar esprili ve akılcı bir dille kaleme aldığı,

dram ve komedinin bir arada sunulduğu Benim Çılgın Ailem,

aile bağlarını iyileştirmeye ve güçlendirmeye yönelik,

affetmeyi ve affedilmeyi öğreten büyüleyici bir roman.

“Güçlü bir mizah anlayışına sahip bu roman,

birlikte yaşamayı hayal bile edemeyeceğiniz ama bir o kadar da hikâyelerini merak edeceğiniz insanlarla dolu.”

The Washington Post

“Akılcı ve sivri bir anlatımı olan Benim Çılgın Ailem,

yüreklere dokunacak kadar da duyarlı bir roman.

Elizabeth Kelly, bir dram hikâyesini eğlenceli hale dönüştürmeyi

ve ilk sayfadan itibaren okuyucuyu etkisi altına almayı başarıyor.”

Kirkus Reviews

“Muhteşem bir üslupla yazılmış bu romanı okuduğunuzda,

yazarın okuyucuya sunulmuş bir armağan olduğunu anlıyorsunuz.

Elizabeth Kelly, başkarakter Collie’nin benliğini ararken yaşadığı yalnızlığı büyüleyici

ve bir o kadar da mizahi bir dille aktarmayı başarmış.”

Publishers Weekly

“Benim Çılgın Ailem, sizi Elizabeth Kelly’nin güçlü

ve akıl dolu kalemiyle tanıştıran bir ilk roman.”

The Gazette

“Güçlü bir mizah anlayışıyla anlatılan bu kitabı okuduktan sonra farklı bir ‘siz’le karşılaşabilirsiniz.”

The New York Times

24 Temmuz 2012 Salı

İremce Kitaplığı :)

Herkese iyi akşamlar :) Bugün kitaplğımı düzenledim ve sizlere kitaplığımı tanıtan bu videoları hazırladım :) Umarım beğenirsiniz ve umarım sizleri sıkmam
sevgiyle..Bol kitaplı günler :)

22 Temmuz 2012 Pazar

Anthony Burgess-Otomatik Portakal

Herkese iyi pazarlar :)
Az önce bir kitabı daha bitirmiş bulunmaktayım..Malum havalar çok sıcak..Dışarı ancak akşam saatlerinden sonra çıkabiliyorum.Ben de bu zamanlarımı kitap okuyarak geçirmeye çalışıyorum.Bazen bloglarda,bazen filmlerde kayboluyorum :)
İşte bu pazar da biten kitabım Anthony Burgess'den Otomatik Portakal..Kitap diğer okuduklarıma göre oldukça farklıydı..Anlatımı,dili,konusu..Açıkçası bazı okuduğum yerlerde dayak yemiş gibi hissettim kendimi desem yalan olmaz.Bu kitap da bana sevgili Pinuccia'dan gelmişti kitaplaşalım etkinliğinden.Ayrıca bu kitabın Stanley Kubrick imzalı aynı isimli bir de filmi var.Yakın bir zamanda onu da izlemeyi planlıyorum.Açıkçası okuduklarımdan sonra izlemeye korkuyorum da..Bakalım artık..Bu kitap okunmalı mı derseniz size vereceğim cevap:KESNLİKLE! olur.
Keyifli bir hafta diliyorum herkese :))


ALTI ÇİZİLEN CÜMLELER
"İnsan seçemediğinde insanlıktan çıkar."syf:74

"Sınırlanmak her zaman güçtür.Dünya bir bütündür,hayat bir bütündür.En hoş ve harika eylemler biraz şiddet içerir..." syf:102

ARKA KAPAK
"Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum.." Karabasan gibi bir gelecek atmosferi... Geceleyin sokakları terörize eden, yaşamları şiddet ve seks üzerine kurulu gençler ve bu hikayenin anti-kahramanı Alex... Yayımlandığı günden bu yana "kült roman" özelliğini hiçbir zaman kaybetmeyen Otomatik Portakal'ın 15 yaşındaki kahramanı, "İyi ya da kötü nedir?", "İnsan özgür iradesiyle kaderini seçebilir mi?" gibi soruların yanıtlarını kurcalarken, şiddet dolu sahnelere Beethoven'ın, Mozart'ın müziği eşlik ediyor. Alex ve "çete kardeşleri" Pete, Georgie ve Aptalof, kendi yarattıkları yepyeni bir dilin kelimelerini okurun zihnine kazıyorlar. Ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından 1971'de filme de çekilen Otomatik Portakal tüm zamanların en sarsıcı romanlarından. "Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır: 'Uqueer as as clockwork orange'. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya'da 'canlı' anlamına gelen 'orang' sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikayeye çok iyi oturduğunu düşündüm." -Anthony Burgess-

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Mamma Miaaaaa :))

Tekrar Merhabaaaa :)
Bugün yayınladığım 2.postum olacak bu.Az önce annemle çok eğlenceli bir müzikal izledik.2 gün önce Samsun'dan aldmıştım dvdsini.Mamma Mia :)
Oyuncuları olsun,konusu olsun,müzikleri ve dansları olsun hepsi harikaydı :)
Uzun zamandır böyle hoş ve eğlenceli müzikal izlememiştim.Çok fazla şey söylemeye gerek yok.Hele de işin içinde Meryl Streep varsa...

ÖZET VE KONUSU
Yapım:2008 - ABD, İngiltere, Almanya,
Tür:Komedi, Müzikal, Romantik,
Süre:106 dakika
Yönetmen:Phyllida Lloyd,
Oyuncular:Meryl Streep, Amanda Seyfried, Pierce Brosnan, Colin Firth, Stellan Skarsgård, Julie Walters, Dominic Cooper, Christine Baranski, Mia Soteriou,
George Georgiou, Ricardo Montez, Chris Jarvis, Philip Michael, Enzo Squillino Jr., Heather Emmanuel, Nancy Baldwin, Hemi Yeroham, Colin Davis, Rachel Mcdowall, Ashley Lilley, Niall Buggy, Jane Foufas, Juan Pablo Di Pace, Norma Atallah, Myra Mcfadyen,
Leonie Hill, Maria Lopiano,

Müzisyen :Björn Ulvaeus, Benny Andersson, Stig Anderson,
Görüntü Y.:Haris Zambarloukos,
Senaryo:Catherine Johnson,
Senaryo (Kitap):Catherine Johnson,
Babasının kimliğini keşfetmeyi ümit eden genç bir kız olan Sophie Sheridan’ın öyküsü, ünlü pop grubu Abba’nın hit şarkıları eşliğinde anlatılıyor. Sophie Sheridan evlenme aşamasına gelmiş genç bir kızdır. Nikâhtan bir gün öncesinde annesi Donna’nın 20 yıl önce ziyaret ettiği Yunan adalarında yaşadığı geçmişinden üç erkek birden getirir.

Sineklerin Tanrısı-William Golding

Herkese günaydın :) Ayrıca herkese hayırlı ramazanlar :)
Dün annemle beraber rutin kontroller için Samsun'da hastaneye gittik.Çok şükür annemin sonuçları temiz çıktı.Gerçi daha simir testi sonucu belli değil ama yine de çok şükür :) Tabi annem mamografi çekilirken canını ilk defa epey yakmışlar.Eve omzu tutulmuş bir halde döndük.Dünden beridir kendisine kas gevşetici sürüp masaj yapıyoruz babamla beraber.Bugün daha iyi şükür :)
İşte ben de dün annemi beklerken hastanede Sineklerin Tanrısını okudum bolca.Eve gelince de dinlendim ve kitabı bitirdim.Hala etkisindeyim diyebilirim..Çocukları hafife almamamız gerektiğini bir kez daha göstermiş oldu bana..Zaten çocuklarla çalışan bir insan olarak onları çok seviyorum ve değer veriyorum.Bu kitap bana bir kez daha hatırlattı..Söylenecek çok şey yok.Detay vermek istemiyorum.En iyisi alıp okumanız :)
Bu arada bu güzel kitabı bana kitaplaşalım etkinliğinden sevgili Pinnucia göndermişti.Ona buradan tekrar teşekkür ediyorum :)
Herkese keyifli ve bol kitaplı günler...

ARKA KAPAK
Sineklerin Tanrısı, günümüzde bir atom savaşı sırasında, ıssız bir adaya düşen bir avuç okul çocuğunun, geldikleri dünyanın bütün uygar törelerinden uzaklaşarak, insan yaradılışının temelindeki korkunç bir gerçeği ortaya koymalarını dile getirir. Konusu, R.M. Ballantyne'ın Mercan Adası gibi, eşsiz bir mercan adasının cenneti andıran ortamında başlayan bu roman, çağdaş toplumlardaki çöküntünün, insan yaradılışındaki köklerini gözönüne sermek amacıyla Mercan Adası'ndaki duygusal iyimserliklikten apayrı bir yönde gelişir. Uygar insanın yüreğinde gizlenen karanlığı deşerken Sineklerin Tanrısı, daha çok Conrad'ın kısa romanı Karanlığın Yüreği'ni andırır.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Marc Levy-Gölge Hırsızı

İyi geceler :)
Bu akşam çok çok güzel bir kitabı bitirmiş bulunmaktayım...Çok severek okuduğum bir kitap oldu Gölge Hırsızı..Yazarın okuduğum ilk kitabıydı.Sanırım diğer kitapları da alıp okuyacağım.Çünkü akıcı ve sade bir dili var sevgili Marc Levy'nin...
Bu kitabı sevgili serrose'da görmüştüm.İsmi ve konusu ilgimi çekmişti.D&R da Can yayınlarında indirim yaptı biliyorsunuz.Ben de bu hafta buna denk gelince,kitabı da görünce kaçırmadım.Sonrasında oturdum bu kştabı okudum ve Samsun'a gezmek için gelen ben tüm günümü bu kitapla geçirdim :) İçinde kahramanın yaşadığı bir durum var ki bunu hiç unutmayacağım...Ve içindeki aşkı...
Kısacası alın ve okuyun derim.Tavsiyelerim arasında yer alacak hep :)

ARKA KAPAK
“Sen benim gölge hırsızımsın; nerede olursan ol, seni bulacağım.”

Babası tarafından terk edilmiş, çocukluğu boyunca annesiyle birlikte sıradan bir kasabada yaşayan kahramanımızın özel bir yeteneği vardır: Peşine gölgeler takılır, ona hep bir şeyler fısıldar...

Yıllar geçmiş, bahçesindeki kestane ağaçlarının altında oturduğu okulunu, babasıyla annesinin birbirlerini sevdikleri zamandan kalma o soluk fotoğrafları ardında bırakarak yeni bir hayata başlamıştır. Ne var ki tekdüze hayatı ve bir türlü ismini koyamadığı ilişkisiyle içindeki özlemi dindirememekte, ona fısıldayıp duran gölgelerden bir türlü kurtulamamaktadır.

Bir kıyı kasabasına yolunun düştüğü bir gün, hüzün dolu geçmişinin, peşini bırakmayan gölgelerin sırrı yavaş yavaş çözülmeye başlar. Yıllar önce geldiği bu kumsalda, gölgelerinin birbirine karıştığı ilk aşkının izini bulacak ve onun peşine takılacaktır.

Belki de, bir sandığın içine sakladıkları o uçurtmayı yerinden çıkarmanın zamanı gelmiştir artık...

Gölge Hırsızı, ardımızda bırakamadığımız anları, anıları ve aşkları anlatıyor. Yani peşimize takılan, kurtulamadığımız gölgeleri...

ALTI ÇİZİLEN CÜMLELER
Çocukluk aşkı kutsaldır,kimse söküp alamaz içinizden onu.Kalbinizin derinliklerine demir atar.Anılarınız onu salıverdiğinde,kanatları kırılmış da olsa,yüzeye çıkıverir. syf:164

17 Temmuz 2012 Salı

David Nicholls-Bir Soru Bir Aşk

Selamlarrrr...
Bugün ufak tefek işlerimi hallettim erken saatlerde.Günümün geri kalanını kitap okuyarak geçirdim.Yaklaşık 18 gündür elimde olan kitap nihayet 10 dakika önce uzun çabalarım sonucunda bitti.
Yazarın ilk kitabı olan Bir Gün'ü çok severek okumuştum.Bu kitabı da aynı heyecanla satın aldım ve okumaya başladım.Ama ne yalan söyleyeyim aradığımı bulamadım.Ne konusunda ne sonunda..
Zaten uzun süre elimde olan kitaptan sıkılıyorum.Kitap en fazla 1 hafta içinde bitmeli bence.Yoksa eski tadı kalmıyor..Ben bu kitabı yarım bırakmamak adına okudum ve bitirdim.Artık karar size kalmış..
Sevgiler..

ARKA KAPAK
Bir kadın bir erkekte aslında ne arar?

Çok Satan Bir Gün Kitabının Yazarından Kalpleri Fethedecek Yeni Bir Roman.

Brian Jackson üniversiteye büyük umutlar, hedefler ve gizli bir de arzuyla gelmiştir: Üniversiteler Düellosu'na katılmak. Şimdi bu şansla birlikte aşkı da bulan Jackson, hem yarışmayı hem de sevdiği kızın kalbini kazanabilecek midir?

"Bize güvenin, bayılacaksınız."

-Arena-

"Elimden bırakamadım. Bayıldım."

-Alan Cumming-

"Dokunaklı, sıcacık ve eğlenceli... Bu kitabı okuyun."

-Daily Mail-

"Enfes! Herkese öneririz.''

-Paul Morley-, Richard&Judy's Book Club

(Tanıtım Bülteninden)

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Ayfer Tunç-Memleket Hikayeleri

Günaydınnnn :)) Bugün güne enerjik başladım :) Sanırım uykumu iyi aldığım için :)
Dün akşam güzel bir kitap daha bitti..Aslında bu aralar okuma hızım epey düştü.Arkadaşım da bizdeydi.Onunla vakit geçireyim,şuraya da gidelim,bunu da yapalım derken tabi kitaplar ihmale uğradı.Ama sanırım bundan sonra eski hızımı yakalarım diye düşünüyorum :)
Memleket Hikayelerini ilk önce kitap sesleri adlı blogger arkadaşımda görmüştüm.Ayfer Tunç yeni kitap çıkardı diye çok mutlu olmuştum.Samsun'da kitabı bulamadığıma da çok üzülmüştüm.Ben de İstanbul'a gittiğimde oradan satın aldım :) Kitap kısa kısa hikayelerden oluşuyor.Ayfer Tunç yine akıcı kalemini konuşturmuş.Elinize aldığınızda bırakamayacağınız bir lezzette :)
Eh benden bugünlük bu kadar.Daha fazla detay vermeden yazıma son veriyorum :)
Herkese güzel ve kitaplı günleerr :))
ARKA KAPAK
“Bu kadar çirkinleşen ve kimliğini kendi elleriyle tahrip eden şehirler bende memleket hissi değil, öfke ve öfkeden yorgun düşünce de acıma ve teessüf hissi uyandırıyor. Memleket hissi ile köklere bağlılık arasında bir korelasyon olsa gerek. Bir bütün olarak ülkeme bağlıysam da köklerime bağlı değilim. Çünkü köklerimin nerelere uzandığından habersizim. Köklerinin sızladığını duymayan insan nasıl bir memleket arar ki kendine?” Kendi şehir arşivini açıyor Ayfer Tunç. Biraz, bu memleketin doğal ve toplumsal coğrafyasını hor kullanışımıza diz döverek... Biraz Adapazarı, biraz Karasu, biraz İstanbul… “Memleket nere” sorusunun cevabını veremeden – bütün memlekete merakî… Memleket duygusunda bir gezinti; “memleket insanıyla” yarenlik eden hikâyeler… “Çerkez gelinlerinin hürmetkârlığı, Bulgar muhacirlerin çalışkanlığı, Boşnak kızlarının güzelliği… Arnavutların inatçılığı, Lazların siniri, Abhaz erkeklerinin tembelliği, Gürcü kadınlarının huysuzluğu…” Taşra bandosu, Büyük Çarşı’daki fotoğrafçı, kadınlar hamamı, mesire yeri… Yengeler, gelinler, refakatçiler… Çitlenen ayçekirdeklerinin gürültüsüyle yazlıkçılar… “Sakarya Nehri’nin kıvrılarak genişlediği manzaraya karşı rakı”… Yemekte mutlaka evvela çorba… Piknik tüp, “iyi” çay, sonsuz sohbet… Dere tepe düz giden, kapı kapı gezen, halis muhlis hikâyeler…

Refik Halit Karay’ın 1919’da yayımlanmış Memleket Hikâyeleri’ne selamla.

Ayfer Tunç’un teferruatçı, gören ve dinleyen kaleminden…

15 Temmuz 2012 Pazar

Güzel Birkaç Günden Geriye Kalanlar :)

Herkese güzel pazarlar :)
Birkaç gün önce İstanbul'dan döndüm biliyorsunuz.Ardından burada benim arkadaşım vardı Nazife isminde :)Alaçamda ilk atandığımızda seminer döneminde tanıştım onunla.Çok iyi anlaştık ve arkadaş olduk.Sonra birbirimize geliş gidiş yapmaya başladık.Dost olduk :) Geçen sene Nazife İstanbul'a tayinini istedi.Çünkü ailesi orada yaşıyor.Bizimkinin tayini çıktı ve tabi gitti.Ama her tatil fırsatında muhakkak gelir buralara da :) İşte ben döndüğümde Naziş de buradaydı ve onunla birkaç gün çok eğlendik.Akşamlar dışarı çıktık.Bol bol sohbet ettik.Müzik dinledik.Sonra Yakakent'e gittik.

Yakakent Samsun'un Alaçam'a 7km uzaklığı olan şirin bir sahil ilçesi.Çok güzel bir yer(ama sadece yazları).Orada mantıcımız var Nigar Abla'nın Yeri adında.Zaten adından da anlayacağınız gibi Nigar adında bir ablamız kendi elleriyle yapıyor mantıları.Lezzeti inanılmaz!Günün birinde yolunuz düşerse mantı yemeden dönmeyin.Yada bana haber verin ben sizi seve seve götürürüm :D Aslında oranın da resmini çekecektim sizler için.Ama mantıya ve sohbete öyle bir dalmışız ki inanın unuttum :)
Dün de Nazişle beraber Samsun'a gittik.Sabah erkenden kalktık otobüse atladık ve gittik.Hava inanılmaz sıcak olduğu için beynimiz kayısı kıvamına gelmesin diye Yeşilyurt Avm'de zaman geçirdik.Önceliğimiz kahvaltı oldu.Güzel bir şekilde kahvaltımızı ettik.Sonrasında hemen D&R'a uğradık.Oradan aldığım ganimetlerim :)
Aslında hepsini D&R'dan almadım.İki Aşk Arasında Atatürk'ü ve Sisle Gelen Yolcu'yu Yakakent'te açılan kitap standtından aldım.Oldukça uyguna geldi :) 1q84'ü biliyorsunuz uzun zamandır almak istiyordum.Naziş bana aldı ve hediye etti :) Kuzucum tekrar teşekkür ederim :)Diğer 1984'ü de nihayetinde aldım.En yakın zamanda okuyacağım :)
Bunlar da diğer ganimetlerim.
Kuyucaklı Yusuf uzun zamandır almak istediğim bir kitaptı.Onu aldığıma çok mutluyum :) Diğer 2 kitabımı da annem gazetede görmüş,konusunu okumuş.Bana kesinlikle almamı söyledi ben de seve seve aldım :)Artık uzun süre kitap almamalıyım diye düşünüyorum.Ama kendimi biliyorum ve illaki almaya devam edeceğim.Çünkü elimde hala KOCAMAN bir liste var :)
Kitaplarımızdan sonra sinema yapalım dedik ve Buz Devri 4'ü izledik :) İnanılmaz komikti her zamanki gibi :D Özellikle Sydney karakteri bizim favorimiz zaten :D Yine bizi kahkahalara boğdu :D cd'si çıkınca hemen alacağım ki bu yıl yeni öğrencilerim de izlesin :D Siz de mutlaka izleyin tavsiye edilir :)
Gelelim dün akşama...Allahım nasıl güzel bir gece yaşadık 23:30'dan sonra anlatamam :) Alaçam'da sünnet şenliği yapıldı.Ve Alaçam Belediyesi konuk sanatçı olarak Gökhan Türkmen'i getirmişti.Ben önceden Gökhan Türkmen'i çok dinleyen fanı olan biri değildim.Şu son zamanlar epey dinler oldum.Zaten önceden neyi sevmiyorsam sonradan acayip fanı oluyorum orası ayrı konu :)
Gece neden 23:30'dan güzel geçti onu da kısaca anlatayım.Bir kere 20:30 denilen konser 21:45'te ancak başlayabildi.Sahneye önce amatör şarkıcı çıktı.Biz tabi nazişle sinir olduk.Çünkü oraya sadece Gökhan Türkmen için gitmiştik.Ardından Sibel Pamuk diye bir şarkıcı çıktı ve az da olsa coşturdu kalabalığı.Ardından belediye başkanı kısa(!) bir konuşma yaptığı için iyice bizleri baydı.Ama ardından sahneye Gökhan Türkmen çıkınca acayyiiipppp bir coşku kapladı :D
Bir kere Gökhan Türkemen sesi,canlı performansı ve sahne hakimiyeti çok çok iyiydi.Şarkıları zaten dinleyen bilir.İnsanın içine işler.Ayrıca çooooooooooooooook da hoştu ve sempatikti :) (tanrım aşık mı oldum ne :D evet evet :D )İlk çıkışta yeni şarkısı olan Bitmesin'i söyledi.Finali de Bir Öykü ile yaptı.Bizi kendisine mestetti :) <3<3<3 kalp kalp kalp :D Bu sabah uyandığımızda hala konserin etkisindeydik.Artık Gökhan Türkmen'in çok daha koyu bir fanıyım :D Bunlar da gecen kalan birkaç kare...


Umarım Gökhan Türkmen'i tekrar tekrar ve tekrar canlı dinleme şansımız olur..
İşte böyle...Naziş bu akşam gidiyor :( İnsan alışınca yanındaki dostunun gitmesini istemiyor..Ama gitmesi lazım.Zira ailesi bekliyor...Neyse zaten yine görüşeceğiz inşallah :)
Eh akşam da benim mezun ettiğim öğrencilerimden yakışıklım Ege'min sünnet düğünü var.Onun için hazırlanmam lazım :)
İyi pazarlar herkese tekrar :)

13 Temmuz 2012 Cuma

Kitaplaştık :)

Herkese günaydın :)
Bu sabah inanılmaz bir şekilde çok mutlu uyandım:) Daha doğrusu uyandırıldım.Aslında uyandırılmaktan nefret ederim ve o kişiye inanılmaz kızarım.Ama bu sabah kızamadım çünkü kargo geldi bana :)Tabi kargo paketinde de kitaplarım :)
Sevgili Damla'nın (http://keskegercekolsa.blogspot.com/) ev sahipliği yaptığı ve 3.sü olan Kitaplaşalım etkinliğinde sevgili Pinuccia (http://pinucciasbooks.blogspot.com/) ile eşleştik.Aslında çok çekinerek katıldım bu etkinliğe.Çünkü diğer 2 etkinlikte talihsizlikler yaşamıştım.Çok şükür bu kez olmadı :)
Sevgili Pinuccia'nın listesi
Oya Baydar-Çöpçülüğün Generali
Yaşar Kemal-Tanyeri Horozları
Vedat Türkali-Yalancı Tanıklar Kahvesi idi :)
Benim listem,
William Golding-Sineklerin Tanrısı
Anthony Burgess-Otomatik Portakal idi.Ama sevgili Pinuccia bana bu kitapların devamı niteliğinde olan Carson Mculler-Küskün Kahvenin Türküsü de kendisinin bana seçimi olarak geldi ve beni inanılmaz mutlu etti :)

Ben de İstanbul'da denk geldim bu eşleşmeye ve benim açımdan çok iyi oldu.Kitapları kolaylıkla buldum ve şirin bir ayraç eşliğinde gönderdim :)
Bu sabah da benim cici kitaplarım geldi.Yanında güzel bir not ve 2 tane Ankara'ya özgü ayraçlarla :)

Sevgili Pinuccia çok teşekkür ederim :) Kitapları çok severek okuyacağım.Ayraçlarımı da çok severek kullanacağım.Umarım bundan sonra da bol kitaplı ve keyifli günlerimiz olur :)
Bugünlük benden bu kadar öpücükleerrr :)))

9 Temmuz 2012 Pazartesi

İşte Geldim Buradayım :)

Herkese iyi akşamlaaarrr :) 1 haftalık İstanbul tatilinin ardından kürkçü dükkanı misali Alaçam'a döndüm :) Aslında yorgunluktan bithap haldeyim ama blogumu ve sizleri çok özledim o yüzden hemeeennn yazmaya anlatmaya başlıyorum :)
Şimdi ilk gün İstanbul'a vardım.Beni otogardan en candostum Reyyanım karşıladı.Ardından hoopp doğruca Nazlıların evinee :) Bu kez onlara davetliydim çünkü Reyyanların evi kalabalıktı Nazlıcık da beni kendilerine davet etti :) Nazlı ile facebooktan tanışıyorduk.Oradan sevmiştik birbirimizi.Ama yüzyüze çok daha farklı oluyor.Yüzyüze de birbirimizi çok sevdik ve çok iyi de anlaştık.Bir haftamız dolu dolu geçti :)
Ama şunu söylemeliyim ki yaz aylarında İstanbul'a gitmemek lazım.Bu bana 3.defa tecrübe oldu.Gezdik to

Birick dostum kardeşim Reyyoşumla bir foto koymadan olmaz değil mi ama :)

İstanbul Taksimde bu kitapçıya aşığım..buraya yerleşebilirim o derece

İstanbuldan çoğu insan kıyafet alışverişi yaparak döner.Ama ben öyle yapmadım bu sefer.Çünkğ artık Samsunda da istediğim her markayı modeli bulabiliyorum.O bakımdan sadece kitap ve kitap ayracı aldım.Ha hiç mi giysi almadın diyeceksiniz.Aldım tabiki.Bir tane siyah beyaz çizgili elbise,bir tane pudra rengi t-shirt aldım.2 tane parfüm.Bir tane de kuzucum Reyyanımdan kırmızı renk kemer hediye aldım :) Şekerim buradan sana tekrar teşekkür ederim her şey için seni çok seviyorum :) <3 Neyse ben size yeni kitaplarımı göstereyim


Bu kitapların bir kısmını Taksim D&R bir kısmını da yine Taksimdeki Mephisto kitabevinden aldım.Bu iki yeri de çok seviyorum :)

Bu kitap bana Nazlı hanımcımğımdan hediyedir.Tekrar teşekkürler canım :)

Bu defterlerimi de yine D&R'dan aldım.Renklikitap adlı blogun sahibi Güngör'den görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti.Ben de 2 tane aldım duramadım :D Bu defterlerden birine kitaplarda altını çizdiğim yerleri yazacağım.Ama diğerini ne olarak kullanırım henüz karar vermedim.

Bunlar da benim cici ayraçlarım ve şeker kalemim :)



İşte böyleee :)Annemin deyimi ile İstanbul'u Samsuna taşımış oldum :) Mutluy muyum?Evet hem de çok :)
Yaz tatilim burada bitti mi? Elbette hayııırrr :D Daha devam edecek ve ben sizlerle paylaşacağım :)
Bu arada tatilde kitap okuma fırsatım çok olmadı.Ama tekrar gidene kadar elimdekileri (David Nicholls-Bir Soru Bir Aşk / Ayfer Tunç-Memleket Hikayeleri) bitirip sizlerle paylaşımda bulunacağım :)
Herkese sevgileerrr :))