13 Şubat 2014 Perşembe

James Bowen-Sokak Kedisi Bob


Bu akşamın ikinci kitap yazısından tekrar merhaba.Hepimiz sanırım Eskişehirde yaşanan kedi vahşetini biliyorsunuzdur.O haber gördüğüm ilk andan beridir hala etkisindeyim ve hala tüylerim diken diken olur.Bir insan hayvan derneğinden bakmak istiyorum diye aldığı bir kediye sırf yatağını pisletti diye böyle bir zülmü nasıl yapar? Pardon insan demişim hemen lafımı geri alıyorum bir yaratık böyle bir zulmü nasıl yapar.Ancak ruh hastası,adi şerefsiz bir yaratık bunu yapar.Üstelik yaptığı onca şey yetmiyormuş gibi ölmedi diye o zavallı meleğin kafasına 20kg damacana ile defalarca vurmuş.Hiç mi vicdanın sızlamadı o melek acı çekerken?Sen nasıl bir yaratıksın ki bunları yapabildin.İnşallah en kısa zamanda sen o meleğin çektiği acıların bin katını çeker ve geberip gidersin bir köşede.Ancak o zaman rahatlarım.
Bizim ülkemizde de insanlara çok değer verilmiyor ki zavallı ağzı dili olmayan hayvanlarımıza masumlarımıza değer verilsin.Onlar hala mal muamelesi görmekte.Eğer sahipliyse bir şeyler yapılabiliyor.O da bir yere kadar.Ama eğer sokakta yaşayan herhangi bir hayvansa o zaman sadece çektiği acı ve öldüğüyle kalıyor bu masumlar :( Ben hayvanlara yapılan bunca işkenceye artık katlanamaz oldum.Hani sevmiyorsan tamam anlaşılır.Ama bu sana onlara zarar vermek,işkence yapmak,öldürmek hakkını vermez,vermemeli.Bizler nasıl yaşama hakkına sahipsek bu onların da hakkı.Buna artık bir dur denilmeli ve gerçekten bir şeyler yapılmalı.Yoksa yarın bir gün bu daha kötü bir hal alacak ve insanlara da aynı şeyleri yapmaya başlayacaklar..
Neyse ben çok konuştum sanırım.Gelelim kitabımıza...
Kitabımı 2013 ekim ayında kurban bayramı tatilinde İzmir'e gittiğimde almıştım.Hatta devamı olan diğer kitabını da almıştım şuan onu okuyorum.Bu kedi vahşetinden sonra okuyabileceğim en anlamlı kitap olacağını düşünerek elime aldım ve bir anda sayfalarında kayboldum diyebilirim.Sokaklarda yaşayan James Bowen aynı zamanda uyuşturucu bağımlısıdır.Bir gün yaralı bir sarman kedi bulur.İlk başlarda sahipli olduğunu düşünür ama sonraki birkaç günde onun da sokaklarda yaşayan bir canlı olduğunu anlar.Birlikte birbirlerinin yaralarını sararlar ve aralarında harika bir dostluk başlar.James'in Bob'a davranışları,onu koruması,her an iyiliğini düşünmesi o kadar güzeldi ki..Keşke herkes onun gibi olabilse dedim.Ve keşke her sokak hayvanı Bob kadar şanslı olabilse...Ben kitabı ve hatta devamı olan Bob'un Dünyası'nı da şiddetle tavsiye ederim.En sadık dostların hayvanlar ve kitaplar olduğunu unutmamanız dileğiyle...
Sevgiler

ARKA KAPAK
Tam 22 dile çevrilen gerçek bir öykü. Bu kitapta okuyacaklarınız hayal ürünü değil.

#1 Times Bestseller

Sokaklarda yaşayan James Bowen yaralı bir sarman bulduğunda hayatının ne denli değişeceğini bilmiyordu. Kıt kanaat geçiniyordu ve son ihtiyacı olan şey bir kediydi. Oysa tanıştıktan sonra ayrılmaz bir ikili oldular ve birbirlerinin yaralarını sardılar. Sokak Kedisi Bob herkesin yüreğine işleyecek, umut dolu ve sıcacık, gerçek bir hikâye…

“Yaralı bir sarmanın sokaklarda yaşayan bir adamın hayatını nasıl değiştirdiğine dair sıcak ve etkileyici bir hikâye…

Yayımlandığı andan itibaren çok satanlar listesine giren bu kitap, hayat dolu bir dostluk hikâyesi olmasının yanı sıra sokaklardaki hayatın ne denli adaletsiz olduğunu da gözler önüne seriyor.” —The Guardian

“Yürekleri ısıtan bir umut mesajı…” —Daily Mail

“James ve Bob’un ilk imza gününde hayranları metrelerce kuyruk oluşturdu. Uslu kedi Bob, sadece iki saatte tam 180 kitap imzaladı.” —Bookseller

Kezban Şahin Taysun-Kafesteki Kalp


Selamlaaaarrrr :)))
Bildiğiniz gibi 9 Kasım 2013 tarihinde Kitap Ağacı İstanbul grubumla Tüyap Kitap Fuarındaydım.Hatta sizlere bu kitabımdan ve yazardan da bahsetmiştim Kasım arşivimi karıştırırsanız orada bulabilirsiniz.
İşte ben bu yeni tanıştığım yazarımız Kezban hanım ile Yitik Ülke Yayınevinin standında tanıştık.Benim blog yazarı olduğumu öğrendiğinde blog yazarlarına çok değer verdiğini onların yorumlarını çokça önemsediğini belirtti ve bana imzalı bir kitabını hediye etti.
Ben okuma fırsatı yeni buldum sayılır ve üzerinden çok geçmeden de hemen yorumlamak istedim.
Kitabımız Gülşen,Meriç ve Emine adlı üç kadın ve onların hayatlarından kesitleri anlatan bir roman.Sık sık kadına uygulanan şiddet,baskı ve ona verilen / verilmeyen değer gibi konular vurgulanmış.Tam günümüzdeki kadını anlatan bir kitap.Ben çok beğendim.Yer yer sorguladım,üzüldüm,sevindim...Birçok duyguyu aynı anda yaşamış oldum yani.Ayrıca sevgili Kezban hanımın kalemi de anlatım şekli de çok akıcı ve hoştu.Kadınlarla ilgili güzel bir kitap okumalıyım diyorsanız en başta önereceğim eserler arasında yer alacak.Sevgili Kezban hanıma bana gösterdiği yakın ilgiye ver imzalı eseri için tekrar teşekkür ediyorum :) Dilerim diğer kitaplarınızı da en kısa zamanda edinip okuyabilirim :)
Sevgiler

ARKA KAPAK

Kezban Şahin Taysun, kadınların çektiği acılara, baskılara dair özel bir roman yazdı.

Bir kadın pek çok ayıbın günah keçisi gösterildiğinde, kendi doğrularını bulabilme ve uygulama konusunda ne kadar şanslı olabilir? Çözüm nedir? Ayıp olmasın diye, vicdanı olmayan hazır doğruları kabul etmek midir yoksa kendine ayıp etmeden yaşamayı öğrenmek midir?

"...Yaydan fırlayan bir ok gibi saplanır, kuru iftira! Üzerine değen kötü sözcüğün gölgesinde kıvrandığını algılarsın. Sana yakışmayan bir olayın içine çekilmişsindir. Onu uyduranlar kıvranmandan keyif alırlar. Parçalara ayrılmış çaresizliğin yaşatır onları. Kimse leke almak istemez aslında. Adın değişir, yeni sıfatlar alırsın! Kız kurusu Nesrin, kötü Alev, dul Sedife gibi..."

Üç kadın; Gülşen, Meriç ve Emine onları yok sayan hazır doğrular karşısında nasıl davranacaklardır? Gülşen, yolculuğu sırasında kendisine yöneltilen zor soruların yanıtlarını bulacak mıdır? "Kafesteki Kalp" sizi farklı bir yolculuğa davet ediyor.

9 Şubat 2014 Pazar

Jack London-Martin Eden / Ferzan Özpetek-İstanbul Kırmızısı / Karlar Ülkesi(Film)


Kitap kardeşliği Şubat kitabımız olarak Martin Eden'ı seçtik Jack London'dan.Aslında klasiklerle pek aram yoktur.Bana ağır geliyor ve haliyle gün boyu yorulmuş halde eve gelen beynim kaldırmıyor açıkçası.Ama Jack London o yoran yazarlardan olmadı benim için.Hatta Martin Eden'ı çok sevdim diyebilirim.İlk defa Jack London okumuş oldum böylece.Martin Eden kendisini kaba ve sert biri olarak tanımlar.İncelikli kültürlü Ruth için kendisini layık görmez.Kendisi de kitap okumayı ve öyküler yazmayı çok sever ama.Gelin görün ki Ruthla bir türlü birleşemezler.Yazar Jack London kendi hayatından da birtakım şeyler eklemiş bu romana sanırım.Okudukça bana hak vereceksiniz.
Ben sevdim bu romanı.Tavsiye ederim.

ARKA KAPAK
Martin Eden, Jack London'ın başyapıtı sayabileceğimiz ve büyük oranda otobiyografik izler taşıyan unutulmaz romanlarından biridir. Keskin sınıfsal bilinci, güçlü kalemi ve devrimci sanatıyla Jack London, burjuva gerçekliği karşısında sınıf atlamak isteyen genç bir yazarın düştüğü trajik durumu ustalıkla ve tüm çıplaklığıyla resmeder Martin Eden'da. Büyük çabalarla ulaşılan hedefin, yani burjuva yaşamının, anlamsızlığı, sahteliği ve hiçliği karşısında, Martin Eden, kendisini beyaz bir heykel gibi batacağı dipsiz derinliklere bırakır.

Büyük anlatıcılar kuşağının son üyelerinden biridir Jack London,
1916 yılında öldüğünde, zamanının ve tüm zamanların en büyük yazarları arasında çoktan yerini almıştı.


Can Yayınlarının instagram hesabında bu kitabın çıktığını görünce çok sevindim.Çünkü Ferzan Özpetek'in filmlerini çok severim.Eh kitabını da okumamak olmazdı.144 sayfa ama akıcı ve bir o kadar da hoş bir romandı.Bir kadın ve bir erkeğin gözünden anlatılan bir kitaptı.Kadınımız yabancı bir karakterdi.Ama erkek karakter yazarın kendisiydi.Bu şekilde de kitabı merak ettirici ve güzel kılmış bence sevgili Özpetek.Yazmaya devam etmeli bence.Çünkü gayet başarılı :)

ARKA KAPAK
 Ferzan Özpetek, doğup büyüdüğü şehir olan İstanbul'u yıllardır uzaktan gözlemliyor. Bu sevginin ve hüznün romanı olan İstanbul Kırmızısı, sanatçının sinema eğitimi için İtalya'ya gidişine kadarki İstanbul yaşantısından izler taşıyor. Mesafelerle ölçülebilen uzaklığın kişiyi bir şehre ait olmaktan alıkoyamayacağını, önemli olanın şehirde yaşamak değil, şehri yaşatmak olduğunu gösteriyor.

Filmleriyle tüm dünyada adından söz ettiren Ferzan Özpetek, romancılıkta da bir o kadar iddialı.


Uzun zamandır gösterimde olan bu film gitmek istediğim ama birçok filmle de aynı zamanda çakışan seansları  yüzünden "öf yaa izleyemicem" diye düşündüğüm bir animasyondu.Ama bugün şöyle bir bakim acaba bulabilir miyim derkeeennnnn denk geldim ve izledim.Çok çok güzel mis gibi bir animasyondu.
 Krallık, Karlar Kraliçesi (Snow Queen)'nin laneti sonrasında ebediyen sürecek bir kış mevsimine mahkum edilmiştir. Bu krallıkta yaşamakta olan maceracı ve iyi kalpli Anna, Karlar Kraliçesi'ni bulup laneti sona erdirmesini sağlayarak, şehrinde yaşayan insanları eski güzel günlerine döndürmeye karar verir. Masalsı bir yolculuğu çıkan Anna'nın yol arkadaşı ise usta bir dağcı olan Kristoff'tur. Başarıya ulaşmaları için Karlar Kraliçesi'ni görüp tanıyabilmeleri gerekmektedir. Görünürde basit olan bu plan, izbe dağdaki yolculuk ilerledikçe zorlaşmaya başlar. Mitolojik yaratıklar ve ürkütücü büyüler eşliğinde süren yolculuğun her dönemecinde ayrı bir tehlike ortaya çıkar. Yolculuğun asıl zor yanı ise zamanla yarışıyor oldukları gerçeğidir.
Ben filmi çok beğendim.Birkaç öğrencim de sinemada izledi :) Dvdsi çıktığında hemen alıp arşivime koyacağım ben de.

Şimdilik benden bu kadar :) Yarın okulumuz başlıyor artık.Miniklerimi çok özledim.Bakalım onlar yarın nasıl gelecekler merak ediyorum :D
Herkese sendromsuz bir pazartesi,güzel bir hafta dilerim.
Sevgiler :)

7 Şubat 2014 Cuma

Bol Kitaplı Eğlenceli Geçen Hafta :)


Şubatta biten ilk kitap Kadir Aydemir'den Sonsuz Unutuş oldu.Kendisi uzun zamandır kitaplığımdaydı.9 Kasım 2013 Kitap Ağacı Tüyap buluşmasında kendisiyle tanışma şansı bulmuş ve kitabımı imzalatmıştım.Yanımda da o sırada çok sevdiğim kitap dostum ve meslektaşım Dilekciğim vardı :)
Kitabı çok sevdim.Kısa kısa içinize dokunan öyküler vardı içinde.Hafif bir klasik müzik eşliğinde keyifli bir şekilde okudum.Bu şekilde Yitik Ülke Yayınlarından okumuş olduğum 5.kitap olmuş oldu.Buradan kitabım için sevgili Kadir Aydemir'e çok teşekkür ederim tekrar :)

ARKA KAPAK
Yitik Ülke'nin, 80'ler ve 90'lar Kitabı'nın Yaratıcısından Edebiyat Ziyafeti.

"Sonsuz Unutuş", kurulduğu 2000 yılından beri binlerce okura sesini duyuran Yitik Ülke'nin yaratıcısı Kadir Aydemir'in "Aşksız Gölgeler" adlı kitabından sonra yayımlanan ikinci öykü kitabı...
Rüyayla gerçeğin, uykuyla uyanışın, yalnızlıkla aşkın birbirine karıştığı büyülü, fantastik kısa öyküler... Şiirin gücüyle kaleme alınmış düşsel yolculuklar, kaçış ve karşılaşmalar... Edebiyatı özleyenler için bir bilet, sadece gidiş...

Bir çiçek gibi hissediyorum kendimi. Kopmuş yeşil bir çiçek. Düştüğüm yerde kök salabilirim belki ama bir daha asla açmayacağım. Bunu biliyorum. Birazdan bavulumu sessizce toplayıp parmak uçlarımda yürüyerek odanın ağır kapısını çekeceğim. Ya da burada, bu sıcak yorgan altında onun zehriyle biraz daha kıvranabilirim. Her öpüşünde biraz daha akıttı o zehri içime. Her sözcüğüyle ben adeta o heykelle yer değiştirdim. O, kendisine sunulan özgürlüğü doyasıya yaşıyor her bedende, her gülüşte. Ben... neden toparlayamıyorum bilmiyorum... Çelişkiler... Korkular... Bir erkek ne kadar çaresiz duruma düşebiliyormuş meğer. Aşk bunu yapıyor.





Sabahattin Ali Sırça Köşk Kitap Ağacı grubumuzla Şubat ayı için seçtiğimiz öykü kitabımızdı.3 gün içinde akıp gitti kendisi.İçinde çeşit çeşit kısa kısa öyküler vardı.Şöyle bir düşündüm bittiğinde de günümüzü anlatan çok satır vardı içinde kitabın.Taaa o zamanlar rahmetli Ali görmüş sanki bugünleri...Bu okumuş olduğum 2.Sabahattin Ali kitabı oldu.Bir sonraki okuyacağım büyük ihtimal Kuyucaklı Yusuf olacak :)

ARKA KAPAK
 "Niçin hep acı şeyler yazayım ? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. 'Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin ? diyorlar. 'Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin ? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı ? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli ? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu ?"




Ben aslında hiç şiir insanı değildim.Gidip özel olarak şiir kitabı kolay kolay almazdım.Taaa ki annem bana Nazım Hikmet'ten Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni adlı kitabını alana kadar.Ondan sonra bende şiir sevgisi ve şiir merakı başladı.Sonrasında kitap dostlarım da bana şiir kitabı hediye etmeye başladı.Derken derken ben Didem Madak ile tanıştım.Keşke bu kadın ölmeseydi dedim her satırını okudukça.İlk başta Grapon Kağıtları ile tanıdım onu.Sıradışı satırları.Ama ben de zaten sıradan değil sıradışı kişilikleri ve satırları sevdiğim için çok iyi anlaştık kendisiyle.Sonra Pulbiber Mahallesini okudum yazarın son kitabıymış kendisi.Ardından da sevgili kitap arkadaşım Deryacım da bana hediye olarak Ahlar Ağacını gönderdi.2 gün önce de o bitince offff dedim...İçlerinde en çok Pulbiber Mahallesini beğendim.Hepsi güzeldi ama o bir farklı geldi bana.İçime daha bir dokundu sanki...Kısacası onu şiddetle tavsiye ederim efenim Didem Madak ile tanışmadıysanız acele edin.


Canım kitap arkadaşım Deryacımın tavsiyesi üzerine bu albümü aldım ve aman Allahım..."Müzik ziyafeti" kavramının tam tanımı bence kesinlikle bu albümdür.Fazıl Say'ı her zaman severek dinliyorum.Kendisi bu ülkenin en önemli değerlerinden birisi.Selda Bağcan'ın yeğeni Serenad Bağcan ve Cem Adrian da kendisine eşlik etmiş albümde.Ben kısacası bayıldım ve sürekli dinliyorum.Eğer kulaklarımın pası silinsin,ruhum gıda alsın diyorsanız hiç durmayın alın dinleyin.



Bu gördükleriniz de kısa aralıklarla edindiğim evlatlarım :) Hemen üstteki resimdekileri 2 şubat pazar günü almıştım.Şu sıralar Umay Umay,Birhan Keskin ve Oruç Aruoba'ya takmış durumdayım.Nerde bir kitaplarını görsem alıyorum :) Okudukça sizlerle paylaşacağım.Martin Eden kitap kardeşliği grubumuzla bu ay okuduğumuz kitap.İlk defa Jack London okuyorum.Kitabı çok sevdim.Hatta Martin'e sanırsam aşık oldum :)
Üstteki diğer resimdekileri de dün aldım. Yine Oruç Aruoba görüyorsunuz.Böylece kendisinin Yürüme serisini tamamlamış oldum.En kısa zamanda okunacak.Ayfer Tunç hayranlığımı bilmeyen yok sanırım.Bende olmayan bir öykü kitabını elime geçirmişken bırakamadım ve aldım.Woody Allen'ı çookkk ama çookk seviyorum.Hem çok sevimli hem çok yönlü bir insan.Filmlerini çok severek izliyorum.Eh neden bir de kitabını okumayayım dedim ve rastgele seçip aldım.Zamanla diğer kitaplarını da alacağım :) Ferzan Özpetek kitap yazmış olur da ben almaz mıydıımmmm tabi ki alırıımmm ve aldım da :D Şu an hem onu hem Poe'yu hem de London'ı okuyorum.Bir o bir o bir o süper oluyor :)))


2 Şubat Pazar günü Ordu'dan canımın içi biricik kuzenlerim Musti ve Ümit geldiler.Bu fotoları çekilirken Ümit bey arkadaşıyla avm turu yaptığı için kendisiyle elimde bir foto henüz yok :D
Neyse benim minik(!) sıpam 2 yıl üzerine Samsun'a ablasının ve teyzesinin yanına geldi.Ahhh nasıl özlemişim ve benim sıpam nasıl da büyümüş inanamadım...Büyümüş,sivilcelenmiş,olgunlaşmış,akıllanmış...
Onu ilk kucağıma aldığımda 12 yaşındaydım daha...Dün gibi..Heyhat zaman nasıl çabuk geçiyor...3 saat dolu dolu zaman geçirdik,yemek yedik,tatlıları götürdük :D Hem mustimi hem her zaman abim diye bahsettiğim ümitimi çookk ama çookkk özlemişim.Bu kısacık zaman bile bize o kadar güzel geldi ki...Sizler iyi ki varsınız can parçalarım benim..Sizi çok seviyorum.Biz beraber büyüdük ve Allah inşallah izin verirse beraber büyüyeceğiz...Ayrıca bugün benim Ümitimin abimin doğumgünü..İyi ki doğurmuş teyzem seni canım abim benim.Ne zaman senle konuşsam senle vakit geçirsem hem çokça güldüm hem çokça şey öğrendim.Benim kültür mantarım her konuda bilgi sahibi bitanecim...Allah seni hiçbir zaman yanımızdan eksik etmesin.İyi ki doğdunn :)))
İşte böyle sevgili kitap dostlarım blogger arkadaşlarım...15 günlük sömestr tatilim pazartesi sona eriyor ve maratonumuz devam edecek.Miniklerimi çok özlemiş olsam da tatil,kitap,film,gezmece,en güzeli de sabah uykusu çok iyiydi yaa :D Bir 15 gün daha verselerdi ben hayır demezdim şahsen :D
Neyse herkese şimdiden bol keyifli bir haftasonu diliyorum.
Sevgiler :))

İzlediğim 3 Film :)


Son zamanlar izlediğim en hoş romantik-fanstastik filmlerden biriydi About Time/Zamanda Aşk...
19 yaşına geldiği zaman babasından zaman gezgini olduğunu öğrenen esas oğlanımızın başından geçenleri anlatan bir filmdi.Tabi zamanda geleceğe gidemiyor ama geçmişe dönüp bazı şeylere müdahale edebiliyor.Tabi en çok da aşk konusunda :) Ben filmi çok sevdim.Sade kasvetsiz hoş bir filmdi :)



Aynı adlı romandan uyarlanan bir film Guguk Kuşu...Kitap Ağacı film kulübümüzle izlediğimiz bir filmdi.Başrolde Jack Nicholson <3<3<3<3
Bu adam rollerini resmen yaşıyor arkadaş.Akıl hastanesinde geçen bir film.Ben filmden çok etkinlenmiştim...Herkesin oyunculuğu harikaydı.Tavsiye edilir.


Üseyin Badem film yapar da ben gitmem mi beaaa :D İlk 2 filmini gülmekten krizlere girerek izlediğim Eyyvah eyvahın 3.filmi yine çok güzeldi.Müjgan ile dünya evine girmiş olan Hüseyin artık babadır.Ama yine de maceralar onu bırakmaz :D Çok eğlenceli,komik bir filmdi.Üstelik bizlere küfürsüz de güzel bir sinema filmi yapılabileceğinin en iyi örneklerinden diye düşünüyorum.Hala izlemeyen varsa gidip bir an önce izlesin derim.
Kitap postumda görüşmek üzere :))