20 Ekim 2013 Pazar

4 Kitap Bitti Yine :))

Merhabaaaa :))
Az önce bloguma girdiğim tarihe bir baktım ve oofff dedim yine kitaplar bitti ama sen çok ihmale uğradın..Okuldu,bayramdı,tatildi derkeeenn..Bu arada tatili diğer postumda anlatacağım.
O zaman hadi bakalım neler okumuşum :))


İlk biten kitabım kitap kardeşliği ekim ayında okumak için seçtiğimiz Kinyas ve Kayra...Yaniii Hakan Günday.Hani en son Piç adlı kitabı bittikten sonra demiştim ya bir dahaki Hakan Günday kitabım Kinyas ve Kayra olacak diye.İşte ekim ayında çok güzel denk düştü.19 Ocakta almışım.Alalı çok olmuş kitabı.
Kendisini 7 günde bitirebildim.Zira Hakan Günday'ı okuyan bilir.Cümleleri çok basit gibi görünür ama bakarsınız ki çok daha derin anlamları vardır o satırların.Kitap bittiğinde ya bu adam neyin kafasında yaşıyor biri bana açıklasın diyorsunuz.Şahsen benim okuduğum 3.Hakan Günday kitabım olmasına rağmen bunu her kitapta söyletti bana..Kendisine buradan da soruyorum:"Hakan bey siz neyin kafasındasınız?Her kitabınız böyle dolu dolu,böyle yorucu ama bir o kadar da doyurucu olmak zorunda mı?"
Gerçek isimleri başka ama burada konusu geçen kişiler Kinyas Ve Kayra..Her türlü pisliğe bulaşmışlar ve bunu çok fazla kanıksamışlar.Aslında bazı zamanlarda ne yapıyorum ben diye sorguluyorlar kendilerini.Ama yine de aynı şekilde devam ediyorlar.
Farklı tarzı olan bir roman.Tam Hakan Günday stili.Eğer hala almadıysanız bu kitabı gidin hemen alın derim.Eğer alıp da okumadıysanız daha fazla bekletmeyin derim.

ARKA KAPAK
"Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimdi? Aynada kendime bakıyorum bazen. Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor. Sağ omuzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir Japon tarafından çok daha iyi işlenmişi. Sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi. Ve sırtımı kaplayan, Tanrı'nın yüzü. Bilmiyorum... Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ama hayattayım.

Kayra, bir gün bana 'Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun' demişti."


Biten ikinci kitabım Kızım Amy..Aslında bu kitabı tatil yoluna giderken yanıma alacaktım ama daha fazla dayanamamış yola çıkmadan önce başlamıştım.Amy Winehouse'un babası Mitch Winehouse'un kendi kaleminden kızı Amy'i okuyorsunuz.Amy'nin küçüklüğünden itibaren başlayıp ölümüne kadar neler yaptığını,sona nasıl sürüklendiğini bir babanın dilinden öğreniyorsunuz.Ben şahsen Amy Winehouse'u çok severdim.Çok sıkı bir dinleyicisiydim diyemem ama sesini,birkaç şarkısını ve tarzını çok beğenirdim.Özellikle de kendi şarkısı olmasa da soundtrack olan "Will You Still Love Me Tomorrow/Beni yarın da sevecek misin"i ileride düğün şarkım olarak düşünecek kadar severdim.Sonra You Know Im No Good,Love Is A Losing Game,Rehab ve Back To Black...Bu şarkıları bu sesi seven bir insan nasıl olur da Amy'i tanımadan yargılar anlamam.Sonuçta bu onun kendi seçimi ve yaşamıydı...Eğer siz de benim gibi seviyorsanız Amy'i okuyun derim.

ARKA KAPAK
 Milyonları büyüleyen eşsiz bir sesin trajik öyküsü
"Bir pop trajedisinin gerçek öyküsü.. Cesurca, açıklıkla ve samimiyetle yazılmış."
-Q magazine-

"Çok ünlü olmayı hayal ediyorum. Sahnede olmak istiyorum.
Bu tutku yaşadığım sürece devam edecek. İnsanların sesimi duymalarını ve beş dakikalığına dertlerini unutmalarını istiyorum.
Konser biletleri, Batı Yakası ve Broadway Şovu biletleri bir çırpıda tükenen bir aktris ve şarkıcı olarak hatırlanmak istiyorum."
-Amy Winehouse 12 Yaşında-


3.kitabımı yine tatil esnasında okudum ve bitirdim.Beni instagramda facebookta takip edenler bilirler Gezi ile ilgili bulabildiğim,elime ne geçerse alıyorum ve arşivliyorum.İleride çocuklarıma,torunlarıma bakın neler yaşandı bu ülkede diye anlatabilmek,gösterebilmek için.
İsyanbul da yine Gezi'de yaşanan olaylar hakkında yaşayanların dilinden kaleme alınmış bir öykü kitabıydı.Kitabı okurken çok etkilendim.O günleri yeniden yaşamış gibi etkilendim yine..Hem eğlenceli,hem duygusal hem de düşündüren bir yapıt.Alın ve arşivinize katın derim.

ARKA KAPAK
 Gezi olayları kuşkusuz, 21. Yüzyıla damgasını vurmuş en zengin içerikli, en barışçıl ve en nitelikli toplumsal muhalefet kalkışmasıdır. İçeriklidir, çünkü tek bir yönetim merkezi yoktur. Merkeze birkaç meslek örgütü ve sendikayı oturtarak bir lider arayanlar, boşuna çabalamaktadır. Lobi safsatalarına değinmiyorum bile… Lider yoktur ama bir STK dayanışması olarak Taksim Dayanışması vardır. STK dediğimiz de adından anlaşılacağı gibi sivil toplumdur, vatandaştır, halktır. Bu kalkışmada, Taksim Dayanışması'nın ideolojik olarak birbirinden tamamen zıt bileşenlerini bir araya getiren tek bir başlangıç noktası yoktur; iktidarın uygulamalarının geldiği bir taşma noktası vardır.

Kucaklayanlara bakarsak, Gezi'nin ne olduğunu iyi anladığını düşünenler bile gizli gizli lider/liderler ya da yönetici akıl aramaktadır. Yani "Bu şahane kitleyi kazananın sırtı yere gelmeyecektir". Oysa Gezi Parkı'nda 20 gün yaşamış bir genç arkadaşın söylediği çarpıcıdır: "Kimse burayı yönetmeye kalkmasın, yönetilemez. Yapılması gereken kendi yönetim biçimlerinde Gezi'yi örnek almaktır. Gezi'de yaratılan ütopya, aslında bizlerin nasıl bir ülke istediğinin bir modellemesidir. Bu model içerisinde birlikte yaşama, ekonomi, tarım, ekoloji, sağlık, kültür, sanat, spor politikaları mevcuttur. Gezinin hukuku ise evrensel ahlaktır".

Reddedenlere bakarsak, her ne kadar Gezi'yi marjinalleştirmeye çalışsalar, Gezi'nin komplo teorilerinin bir ürünü olduğunu iddia etseler, "hükümete darbe yapmak isteyen uluslararası destekli projelerin küçük ve aşırı sol grupları kullanarak karışıklık çıkarması" gibi bahanelere sığınsalar da bu kalkışma rüzgârının etkisinden kurtulamayacaklar. Öncelikle genç nesil için bir merak hatta cazibe konusu olmuştur. Gezi'nin alt üst ettiği günlük dil, mizah, eylem yapış tarzı, siyasete bakış, kuşkusuz ki reddeden kesimin gençlerinin de toplumsal muhalefet dilini değiştirecektir. Ruhunu reddetseler de üsluba yansımasından kurtuluş yoktur.

12 yıldır mükemmel bir iletişim aklı ile yönetilen iktidarın, Gezi sonrası iletişim dilinin eskimesi, gündem oluşturma güçlüğü çekmeye başlaması, reddettiği, küçümsediği, marjinalleştirmeye çalıştığı Gezi'yi ilgili ilgisiz her türlü ortamda dile getirmesi, bir türlü unutamaması, unutturmaması göz önüne alındığında şu cümle kesinlikle kurulabilir:
Evet, Gezi görevini layıkıyla yerine getirmiştir.

Gezi bir devrim midir, evet devrimdir. Ama beyinlerde gerçekleşmiştir. Bunun yansımaları 21. Yüzyılın siyaset yapma tarzına ve toplumsal muhalefet tarzına damga vuracaktır.

Kaybettiğimiz 5 can ve güzel gözlerin anısına saygı ve böyle bir muhalif ruhun varlığını bize gösterenlere sevgiyle...
-Melda Onur-


Biten son kitabım da bir Yaşar Kemal romanı.İlk defa bir Yaşar Kemal romanı okudum ve hayran kaldım tek kelimeyle.Bu bir korku romanı.Kısacık 72 sayfalık.Atandığı kasabaya gidemeyen,onu oraya götürmeyen bir posta memuru aracılığıyla anlatılan insanlar..Anlatılanların gerçek mi yoksa hayal mi olduğu konusu ucu açık bir şekilde bırakılmış.Tamamen yorum bizlere ait.Dün bitirdiğimde tam da üstüne bu romanla ilgili köşe yazısını görmek çok hoşuma gitti.Sizlerle de paylaşmak istedim.Orada da demiş ya küçük bir roman büyük bir ustalık diye.Aynen öyle.Bundan sonra büyük üstadı okumaya devam edeceğim.Kesinlikle okuyun derim.

ARKA KAPAK
Edebiyatımızın çınarı, büyük usta Yaşar Kemal'in Tek Kanatlı Bir Kuş kitabı, toplumda bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan korkunun destansı bir romanı.

Halkının neden terk ettiği bilinmeyen, gizemli karanlık bir kasaba, bu kasabaya atandığı halde gidemeyen bir posta müdürü, yalnızlığın timsali bir istasyon şefi, "Alamancı" bir genç kadın...Ve bütün fantastikliğine karşın son derece gerçekçi gelen bir dünya... Metafor mu? Alegori mi yoksa?

Şaşırtıcı ve çok katmanlı olay akışı, kişilerinin zenginliği ve derinliği, zaman zaman bir röportaj keskinliği kazanan masalsı diliyle tam bir Yaşar Kemal romanı.

Tek Kanatlı Bir Kuş'da toplumda bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan korkuyu anlatan Yaşar Kemal, kitabın ana teması korku ile ilgili "Ben hep korkudan korktum. Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım. Kayseri'de askerlik yaptığım kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı ve bütün kasaba bu taşın üzerlerine düşeceğinden korkuyor, taşı üzerilerine düşmesin diye demir zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz o zaman çekin gidin derdim. Seneler senesi bu korkuyu yazmak istedim" diyor.

Romanının başkahramanları olan Posta Müdürü Remzi Bey ve karısı Melek Hanım'ın çileli yolculuğundan ve o dönem için şartları çok daha ağır olan postacılık mesleğinden bahseden Yaşar Kemal, "O dönemde Anadolu'da postacıdan daha önemli bir kişi yoktu. Özellikle benim için postacı çok önemliydi. O zaman bana mektuplar geliyordu. Bu mektupları benden önce jandarmalar okuyordu. Bazen makale yazar gazeteye göndermek isterdim. Bu makaleler bazen gider, bazen de gitmezdi" diye ekliyor.

Yaşar Kemal'in 1960'ların sonunda yazdığı ve şimdi yayımlamaya karar verdiği Tek Kanatlı Bir Kuş romanı, okuru 1960'lı yılların Anadolusu'na götüren tarihi bir belge olmanın yanı sıra büyük ustanın edebiyatında önemli bir dönemi de gözler önüne seriyor.

4 yorum:

  1. Okuduğun kitaplar gerçekten çok güzel.
    Özellikle, Yaşar Kemal'i görünce sevindim.

    YanıtlaSil
  2. hoş geldin , zaten faceten sürekli takipteydim ama buradaki ayrıntılar daha güzel, bu kadar ara verme:)

    YanıtlaSil
  3. irem buraları bırakma yaa seviyorum senin yazılarını özledik bak yine...

    YanıtlaSil
  4. Kızım Amy'yi çok merak ediyorum,bir türlü almak nasip olmadı ! :)

    YanıtlaSil